Her şeyden önce insan kendini bilmeli. Ne istediğini, ne
istemediğini... Tanımalı. Neyi çok sevdiğini ve sevmediğini...
Sonra hissetmeli, ruhu, bedeni, benliği, nefesi… Daha sonra anlamalı. Var
oluşu, sevmeyi, sevilmeyi bilmeli.
Ve işte, o an gelir. Bir sabah, aynaya bakarken ya da gece
yıldızların altında yürürken fark edersin, Sen varsın. Öylesine değil,
tesadüfen hiç değil. Kendin olman, burada olman, hissetmen, sevmen ve
sevilmen... Bunlar basit şeyler değil. Bunlar, seni sen yapan en derin
hakikatler.
Aşkı anladığında, onun sadece bir his olmadığını görürsün.
Aşk, içindeki sonsuz boşluğu bir başkasıyla doldurmak değildir. Aksine, kendi
içindeki boşluğu sevmek, onun içinde kaybolmadan var olabilmektir. Birine
yönelmek, ama onun gölgesinde kaybolmamak… Sevmek, kendinden eksiltmeden var
etmek, yok olmadan çoğalmaktır. Birlik olmak, bütün olabilmeyi başarabilmekten
geçer. İşte mesele tam da budur.
Ve sevilmek.. Sevilmek, başkasının gözlerinde yansımanı
görmek değil; senin özünün fark edilmesi, sen olduğun için kabul edilmek ve
değer görmektir. Başkalarının sevgisi, sen kendini sevdiğinde anlam kazanır.
Çünkü insan kendini sevmeden, başkasının sevgisini anlayamaz, kabul edemez.
Kimi zaman bu dünyada yalnız hissettiğin anlar olur. Ruhunun
en derin köşelerinde, sanki kimse seni anlamıyormuş gibi gelir. Ama bilmelisin
ki, yalnızlık da bir yanılsamadır. Evrenin içinde sen, eşsiz ve önemli bir
varlıksın. Ve sevmek, sevilmek, hissetmek, anlamak… Bunların hepsi, seni sen
yapan şeyler.
O yüzden korkma. Kendini tanımaktan, hissetmekten, sevmekten
ve hatta sevilmekten korkma. Çünkü sen, olduğun gibi zaten yeterlisin. Var
oluşun bir anlam taşıyor ve bu anlamı sen dolduruyorsun. Kendi hikayeni kendin
yazacaksın. Sevginle, hislerinle, gözyaşlarınla ve kahkahalarınla…
Ve belki de en sonunda, aşkı ararken bulduğun şey, hep
içinde var olan kendin olacak. Çünkü aşk, dışarıda aranacak bir şey değil. Onu
bir başkasında, bir sokakta, bir şehirde ya da bir hikayede ararken aslında hep
kendine dönüyorsun. Başkalarında gördüğün sevgiyi, aslında önce kendi ruhunda
filizlendiriyorsun.
Gerçek aşk, insanın kendini olduğu gibi kabul edebilmesiyle
başlar. Kendi yaralarını sevebilmek, kusurlarına sarılabilmek, geçmişini
affedebilmekle.. Sen kendini sevmeden, başkasının sevgisini gerçekten kabul
edemezsinn. Sevilmek istiyorsan önce kendi ruhuna dokunmalısın. Çünkü insan,
kendini tanımadan, başkasında kendini tamamlamaya çalıştığında yalnızca
eksilir.
Ve işte bu yüzden, en sonunda aşkı ararken vardığın nokta
hep kendin olur. Çünkü tüm arayışların, tüm hayal kırıklıkların, tüm düşlerin
seni dönüp dolaşıp kendi özüne getirir. Sen kendini sevdikçe, hayatın da sana
sevgiyi daha cömert sunduğunu fark edersin. İşte o zaman, içindeki boşluk,
kendi ışığınla ve varlığınla anlam bulmaya başlar.
Belki de en büyük aşk, insanın kendiyle barışabilmesidir.