Gözlerini açtığında nereye olduğunu anlamaya çalıştı. Odanın kapısı yavaşça açıldı. Hemşireyi görür gibiydi. Elindekileri masaya bırakıp ‘’iyi misiniz’’ diye sordu hemşire. Nerede olduğunu açıklamasına fırsat vermeden hemşirenin sözünü kesti. Serumu kolundan çıkartıp attı, ani bir hareketle ayağa kalkmaya çalıştı. Başı dönüyordu tutuna tuna koridorlarda ilerledi. İyi hisset mi yordu ama orada kalmaya da gücü yoktu. O günü hatırladı.
Öldü sanıp hastane koridorlarında babası için ağladı günü. Her şey o kadar anlamsızdı ki. Karmaşıktı. Beyni cevabını bulmak istediği sorularla kaplıyken düşünüyordu, ölen adam onun öz babası olmayabilir miydi? Bu gerçeği ondan neden saklamışlarıdı Ben kimim. Kimim ben. Kafamın içinde kocaman bir boşluk bir yalana inanmışım onca sene. Şimdi kendimi nasıl toparlayacağım. Aklım almıyor. Çıldırmak üzereyim. Nefesim kesiliyor ama boğularak ölemiyorum. Tükenmişliğin en dibini görmüşken bu çaresizce yaşamak neden. Eğer yaşasaydı ve gerçekleri önceden öğrenseydi babası sandığı adama kızmaz yine de ona teşekkür ederdi.
Gerçek babamın yokluğunu aratmadığı için evet evet ona teşekkür ederdim. Bir gün olsun eksiklik çekmedim. Sevgiden yoksun büyümedim. Anlıyorum bana söylemediler anlıyorum belki de beni kaybetmekten korktular kadın el kol hareketleri yaparak kendiyle sesli sesli konuşmaya devam ediyordu. Hayır onalara kızamam onalara haksızlık yapamam. Ben böyle birisi değilim değişemem. Allahım yardım et delireceğim. Aklım almıyor mantığım kavramıyor. Benliğim bu olanları kaldır mıyor. Daha kötüsü ne olabilir ki dediğim her ne olduysa ne yaşadıysam daha kötüsünü daha beterini yaşadım ama hiçbir zaman yok olmak istemedim. Şimdi istiyorum. Çünkü kaldıramıyorum dediğimde kafamın içindeki düşünceleri yok etmek atmak istedim beynimi parçalara bölmek istedim. Böyle bir şeyi düşünemem. Her çaresizliğin bir dermanı vardır.
Biraz sesli düşünmüş olacak ki etrafındaki insanlar ona bakıyordu ama bu yaşanmışlıklar onlara kızgın olduğu anlamına gelmezdi.
Koca bir yalan üzerine kurulmuş bir hayatı şimdi nasıl baştan yazabilirdi.
Elindeki kahveyi dökmemek için merdivenlerden yukarı yavaş yavaş çıkan adam duraksadı. Odanın kapısını açık görünce şaşırmıştı.
‘’Tuvalete gitmiş olabilir’’ dedi kendi kendine.
Hemşireyi görünce ‘’Pardon hemşire hanım yaklaşık yirmi dakika önce burada bir bayan yatıyordu. Şimdiyse oda bomboş, Buradaki bayan nerde’’ diye sordu adam.
Hemşire ‘’apar topar yatağından kalkıp gitti’’ bayım.
Kafası allak bullak olmuştu. Farkında olmadan elindeki kahveyi şokun etkisiyle yere dökmüş olacak ki hemşire
‘’beyefendi iyi misiniz’’ diye sordu.
Adam ‘’ Siz benle dalga mı geçiyorsunuz, yarı baygın yatan bi hastanın odadan çıkmasına nasıl izin verirsiniz, burası nasıl bir yer böyle’’ diye bağırarak koşmaya başladı adam. Çarptığı insanların homurtulara aldırış etmeden koşmaya devam etti. Nefes nefese kalmıştı. Nereye gidebilir o halde. Allah’ım sen aklıma mukayyet ol diyerek merdivenlerden aşağı indi.
Adam bu kadar şoku üst üste kaldıramayacak derecede yorulmuştu. Tükenmişlik noktasına geldiğini hissediyordu. Bunların hiçbiri sevdiği kadını kaybetmesine sebep değildi. Bahçeyi çıktı ve derin bir nefes aldı. Rahatlamıştı.
Bankın köşesine oturmuş kadını karşısında görünce, kadına doğru yürüdü.. Sessizce oturdu yanına. Kadın adamın geldiğini hissedince biraz olsun rahatladı.
Adam ‘’ Sen beni delirtmeye mi çalışıyorsun. Bu halde nereye gidersin, hadi kalk gidiyoruz dedi.
Kadın adamın söylediklerini kulak ardı ederek
‘’ Beni hiç bırakma dediğim günü hatırlıyor musun? diye sordu.
‘’Üsküdar daydık. Kız kulesinin tam karşında. Yorulmuştuk dinlemek için oturduk daha doğrusu ben seni zorla oturtmuştum. Elinde kâğıt helva bir yandan yiyor bir yandan bana laf yetiştirmeye çalışıyordun.’’
‘’Şuanda olduğu gibi, bak hala oturuyor. Kime diyorum ben kalk hadi. Yeter bu kadar bahçe sefası odaya çıkıyoruz ve dinleniyorsun. Bu gece buradayız’’ dedi adam.
‘’Ben iyiyim’’ dedi kadın ama iyi olmadı sesinin titrekliğinden anlaşılıyordu ve ayağa kalkmak istedi hafifçe sendelendi kadın düşücek gibi oldu.
Adam düşmesini engelleyerek kadını bileğinden kavradı.
‘’şu halinle iyiyim diyorsun ya ne diyeyim sana’’ dedi adam ve kadını kavrayarak kucağına aldı.
Odaya çıkarttığında hemşireyi dikkatlice uyardı.
Kadın ‘’çok korkuyorum peki şimdi ne olacak dedi uzandığı yerden doğrularak.
Adam ‘’ ben yanındayım, endişelerin endişem korkuların korkum olucak. Birlikte atlatacağız ve hepsi bitecek dedi.
Kadın ‘’ gülümseyerek seni seviyorum dedi.
Adam kadının anlından öperek ‘’bende’’ diye karşılık verdi.
Kadın anlatıyordun yarım kaldı anlatmayacakmısın diye sordu
Adam ilk başta anlamamıştı
‘’Üsküdardaydık, sana laf yetiştiriyordum, ee devam et hadi’’ dedi kadın.
Adam kendine bir bardak su koydu, bardağı bıraktıktan sonra cam tarafında duran sandalyeyi kadının baş ucuna çekti.
Kadının ellerini kavrayarak gözlerine upuzun baktı.
‘’Zaman dursa böyle kalksak, seninle yaşlanmayı istiyorum sevgili. Seninle bir ömür şayet ömür yetmezse Allah bizi ahir zamanda birbirimize kavuştursun dedi adam. Kadın ‘’ amin’’ diyerek cevap verdi
Adam kadının gözlerinin içine bakarak sözlerine devam etti.
‘’Sen bana laf yetiştirmeye çalışıyordun bense rüzgârdan esen saçlarını yüzünden atmaya çalışıyorum. Seni dinliyorum. Seyretmeye doyamıyorum. Yine böyle ellerin avuçlarımın içinde sımsıkı tutuyordum. Gözlerini kapat demiştin. Hayal et. Seninle yaşandığımız zamanı. Çocuklarımızı hatta torunlarımızı. Hamileyken doğum sancısından benim değil de daha çok senin telaş yaptığını. İlk çocuğumuzun ismini. Her şeyi hayal ettiğimiz o günü, nasıl unutabilirim ’’ dedi adam.
‘’İnsan sevdiğiyle kurduğu gelecek hayallerini unutabilir mi, mübarek’’ dedi adam.
Kadın gözyaşlarını sildi ve adamın ellerini tutarak öptü.
‘’Ben kendime ne güzel bir sevgili, eş hatta en yakın arkadaş şeçmişim. Çok güzelsin ’’dedi adama bakarak.
‘’Ben seninle biz olduğumuz sürece güzeliz ’’dedi adam.
‘’Sen yeter ki vazgeçme benden ne de bu hattan. Sana söz veriyorum, ben de bu elleri hiçbir zaman bırakmayacağım’’ dedi adam. Kadın adamın gözlerinin içine sanki son kez bakıyormuş gibi uzun uzun baktı. Sonra içtenlikle gülümsedi derinden ama içi hala yanıyordu ve bu yangın uzun bir zaman sönemeyecek gibi kuvvetliydi.